20090806

Kahve makinesi == evil

Derin bir düş
Taze kahve ve çalar saat
Kısa bir veda

iyi ruyalar

Hafif bir uyku
Paylasim zamani
Ruyalar aleminde

20090803

Lost controls, thumbling spaceship

Crashing at light speed
The destroyer of worlds, literally
I am become Death

20090617

Eating snacks

Fairtrade food - the best taste
The famous Columbians are my favorite
Best Dragon food money can buy

Couldn't get this one to work...
The idea was a dragon would prefer fair trade because its taste is superior and it is ethical. Columbian fair trade coffee is usually very good so...

Awww cute!

A dragon dreams -
Flying in the azure skies
Its legs kicking, wings twitching...

Universe Welcomes Careful Drivers

An easy mistake
Things on the mirror looks smaller
- Smashed into a black hole

The company is about to go bust!

HR screws it up
A sudden firing needed
Off to the Airlock

Economic Crisis and Drastic Measures

Work for free they say
On a one way trip to the stars
Such a little pay cut

Cthulhu

Ben Cthulhu yazmasını bilmiyom. Kac tane Chtulhu temizledim şimdi eski yazılardan...

Yeni Cthulhu hikayeleri geliyor. Temel çizgiler aklımda. Oturup yazmam lazım.

Yeni şeyler - New Stuff

Tekrar yazmaya başladım. Yeni şeyler gelir yakında.
---
I've started writing again. New stuff will arrive soon.

Kurôn wa kokyô o mezasu - The Clone Returns Home - Klon Evine Doner - Evine Donen Klon

Orjinali Hitit Güneşi'nde yayınlandı.

  • Yönetmen: Kanji Nakajima
  • Yıl: 2008
  • Süre: 110 dakika




Resmi nah şurdan çaldım, kızmazlar umarım!

Herşeyden önce Eee 701'de Türkçe karakter kullanmak iğrenç bir olay. Yazamıyorum resmen!!! Yazma hatalarını filan affedin eğer kaçırdıysam arada.

Sci-Fi London 8, Başar ile benim 29 Nisan ve 4 Mayıs arasında takıldıgımız bir bilim kurgu film festivaliydi. Biz herşeye gidemedik ama hayli bir kısa film izledik, uzun metrajlarda da takıldığımız hayli bir film oldu. A.R.O.G ve G.O.R.A bile gösterildi (biz gitmedik). Kısa filmlerin bir kısmını web sayfalarında gösteriyorlar. Onların da yorumlarını yaparken ayrıcana postalayacağım o linkleri.

Herneyse, Sci-Fi London 8'deki bence en ilginç fimlerden birisiydi Klon Evine Doner. Sci-Fi London 8'un yöneticisi Louis Savy'e göre ismin birkaç farklı çevirisi mevcut ama en doğru şekilde çevirdiklerini iddia etti. Ben de nah yukarıdaki gibi çevirdim.

Japon yapımı olduğundan geyik, biraz boş ama eğlenceli bir film bekliyordum. Normalde Japon ürünü izlediklerimin macera, anime veyahut Kurosava'nın feci uzun ama ilginç filmleri olmasından kaynaklanan bir sorun.

Öncelikle bir ozetini geçelim. Burdan sonrası paso spoiler dolu. Eger izleme fikriniz varsa burada durun, gidin bir yerlerden edinin ve izleyin. Bence değer. Ozellikle orijinal Solaris'i beğendiyseniz.

Kahramanımz Kohei Takahara bir astronottur. Kohei'nin ESA ile mi yoksa Japonların kendi uzay programında mı çalıstığı pek belli degil. Filmin açılısında Kohei'nin iş arkadaşlarından birisi bir kazada ölür. Bu Kohei'yi sıradaki astronot yapar halihazırdaki görev için.

Japon Uzay Ajansı bir PR faciası daha olmasın diye Kohei'ye bir seçim sunar. Yeni ve çok gizli bir teknoloji ile Kohei'nin hafızası bilgisayarlara kaydedilecek, başına bir şey gelir ise DNA'sından bir klon yaratılıp hafızası bu klona yüklenecek. Her ne kadar Kohei'ye bu bir opsiyon olarak gösterilse de aksi bir karara pek bir şansının olmadığı üstleri tarafından açık açık soylenmese de imla edilir. Kohei de kimseye, özellikle eşine bir şey söylenmemesi şartı ile kabul eder.

Nitekim Kohei uzay istasyonunun dışında çalışırken başına bir kaza gelir ve nalları dıker. Bu arkadaşımıza artık Kohei #1 diyecegim, esas ve harbi Kohei.

Kohei'nin ölümü ailesine duyurulur. Kohei #1'nin eşi kendisine Klon olayından haber verilmediği için çok kızar ancak Japon Uzay Ajansı itiraz etme şansının olmadığını açıkca ortaya koyar. Haliyle Klon operasyonuna başlanır.

Unutulmaması gereken bir nokta, hafıza transferini geçin, su ana kadar dünyada kimsenin klonlanmadığı. Haliyle bu operasyonların etik konusundaki durumları çok muallak. Film boyunca gerek klonlama gerek hafıza transeri bolca tartışılıyor karakterler arasında. Güç sahibi olan Devlet kontrol altında tuttuğu canları istediği gibi kullanıyor. Bu aşamada klonlanan Kohei #1'nin yasal olarak ne haklara sahip olduğu çok muallakta. Kohei #1'in cesedi uzayda kaybolmuş durumda. Haliyle ne bir cenaze var, ne de bir [grief] durumu. Kohei #2'nin durumu daha da bir muallak. Sonuçta anasının karnından doğmadından bu yaratığa bir kişilik diyebilir miyiz? Hafızası bilgisayardan yüklenene kadar bu et ve kemik yığını kimdir?

Sonunda bir hastahaneye benzeyen bir yerde bir yatakta Kohei #2 ile karşılaşırız.

Şimdi işleri biraz karıstıralım.

Kohei bir çocuk iken meğerse bir ikiz kardeşi varmış. Film hayli bir geçmişe dönüşlerle dolu. İki kardeş arasındaki ilişkinin pek iyi olmadığı söylenebilir. Hep kendi aralarında suçları birbirlerine atmaktalar. Küçük Kohei'nin anladığı kadarıyla anneleri öteki kardeşi daha çok sevmekte. Filmde hayli bir süre iki kardeşin birbiriyle ilişkisi irdeleniyor.

Kohei #2 kendisine geldiğinde bir şok geçirir ve kendisini yıllar once bir nehirde beraber oynarken boğularak ölmüş kardeşi Norobu zanneder. Ne eşini tanır, ne de çevresindekileri. Sonunda kafası son derece karışık bir şekilde taşradaki bir hastaneye kapatılır. Uzay Ajansının liderileri ve doktorlar Kohei #2'nin başarısız bir deney olduğuna karar verir ve onu öldürüp tekrar denemeye karar verirler.

Bu arada Kohei #2 kafası son derece karışık bir şekilde hastaneden kaçar ve taşrada dolaşmaya başlar.

Burada filmin en hoş yanlarından birisine geliyoruz. Genelde Japon filmlerinde gördüklerim kalabalık ve hareketli şehirleri. Burada Japonya'nın ne kadar güzel bir yer olduğunu olaganüstü bir sinematografi ile göruyoruz. Açıkçası sinemada en ön koltuklardan izlediğimizden olsa gerek bana bütün film hafifçe flu gözüktüyse de eminin DVD veya BD ile izlendiğinde çok daha güzel olacaktı.

Kohei #2 bir nehir kenarında bir uzay elbisesi bulur! Uzay elbisesinin içinde Kohei #1'in vücudu vardır. Hala kendisini ikiz kardeşi zannettiği için Uzay gemisinin içindeki Kohei #1'i sırtına alarak çocukken yaşadıkları eve doğru yola çıkar.

Burada film biraz metafizikleşiyor. Pek tabii ki Kohei #1'in uzay elbiseli veya elbisesiz cesedinin Japonyaya tek parça olarak düşmesinin imkanı yok. Hatta bir yerde Kohei #2'nin sırtından alınır uzay elbisesi ve hurdalarla beraber çöpe atılır ancak Kohei #2 bir yıkıntıda dinlenirken Kohei #1 ve uzay elbisesi tekrar ortaya çıkar. Gittikçe hafızaları birbirine giren Kohei #2 bir tarlada yorgunluktan yıkılır ve sırtındaki uzay elbisesi ayağa kalkarak Kohei #2'ye destek olur. Uzay elbisesi bir çiftçi tarafından korkuluk olarak tasvir edilir ancak çiftçinin mi yoksa Kohei #2'nin mi bakış açısı gerçektir pek belli edilmez.

En sonunda Kohei #2 çocukken yaşadıkları evin yığıntısına gelir ve yıkılır.

Bu arada Uzay Ajansının liderleri hafıza transferi konusunda dünyadaki en büyük lideri projelerinde çalışıp yeni bir Kohei klonu başarılı bir şekilde yaratmaya ikna etmeye çalısmaktadır. Meğerse bu 'Sensei' kendi torununu klonlamayı başarnca mış, devlet de yakalayınca ev hapsine tıkılmış ve klon torunu 'imha' edilmiş!

Yine bu aşamada klonların ne olduğu ciddi bir şekilde tartışılıyor. Açıkça Japon devletinin klonlara özgür düşünen bir insan değil, kendilerine ait bir yaratık olarak baktığı kesin. 'Başarısız' deneyler hiç bir endişe güdülmeden 'imha' ediliyor. Ayrıca bilgisayarda tutulan hafızanın bir kişilik olup olmadıgı da irdeniyor.

Şantaj sayesinde sağlanan Sensei'nin yardımıyla yaratılan Kohei #3 bir başarıdır. Hafızası ve kişiliği yerinde olan Kohei #3, Kohei #2'den haberdar olunca onu aramaya yola çıkar ve neredeyse aynı yollardan geçerek (hatta Kohei #2'nin karşılaştığı çiftçiye de rastlayarak) çocukluk evinde bulur kendisini. Yıkıntının içinde içi boş bir uzay elbisesinin yanında Kohei #2'nin cesedini bulur. Çocuklukluğunda kardeşi ile oynadığı bahçeye cesedi gömer. Film de burada biter.

Eger orijinal Solaris filminin akışını çok hızlı bulduysanız bu film sizin için ideal. Filmin temposu gerçekten çok çok düşük. Bazı sahneler Solaris'teki manasız araba yolculuğu gibi uzun uzun devam ediyor (bu arada o araba yolculuğu sahnesi de Japonyada çekilmiş. Yönetmen "Yahu Japonya çok ileri bir yer, oraya gidip biraz film çekelim, gelecekte tadı verir" diye ekibi toplayıp Japonya'ya gider ancak bir bok bulamaz filme koyacak ancak uzuun bir tünelli üst geçitli bir çekimi sonunda kullanma kararı verir. Çok ilginç bir şey. Bu arada orijinal Solaris de benim favori filmlerindendir).

Arada işlenen olaylardan birisi ise Kohei'nin annesinin kanserden ölmesi. Annesi Kohei ve Norobu'yu hiç karıştırmayan ender kişilerden. Kohei #2 annesini ölüm döşeğinde ziyaret ettiğinde annesinin Kohei #2'yi Kohei olarak tanıması önemli bir nokta.

Bu arada Kohei #2 ve Kohei #3 sadece bizim bildiğimiz denemeler. Bir ara başkalarının da yaratıldığı ve imha edildigi ima ediliyor. Sonuçta böyle bir denemenin hangi etik kurallarıyla gerçek hayatta kullanılacağını bilemiyoruz. Iç organ yetiştirmek için klon yaratmak etik mi değil mi hala tartışılan bir konu. Bazıları en baştan klon yaratmaya karşı iken bazıları yaratılan klonların ruhlarının olmayacağını iddia ederken bana sorarsanız ruh denen kavramın varlığı bile belli değil. Ayrıca birden fazla aynı vücudun aynı anda aynı hafızalarla yaşaması ilginç bir sorun yaratıyor, bu farklı bedenler sonuçta aynı orijinal bireyin zihnini ve geçmişini içermekte, hangisi yasal olarak orjinal kişiliğin devami? Bu filmin sonunda Kohei #3 dışında herhangi birisi canlı kalmıyor ancak Kohei #1'in yıllarca süren astronot eğitimini acaba klonlar birebir kullanabilecek mi? Sonuçta günden güne yapabildiğimiz coğu şey omurilik soganımız tarafından refleks haline getirilmiş şeyler, hafıza veya kişilik transferi omurilik soğanımızı da yazabilecek mi? Eger bu transfer söz konusu ise (ki klonlar hemen yürümeye ve konuşmaya başladığına göre öyle), peki uzay ajansının bir sürü Kohei yetiştirip astronot sayısını son derece hızlı bir şekilde arttırmasını engelleyen nedir? Sonuçta yıllarca uzman eğitim masrafından daha ucuza çıksa gerek klonlamak. Pek tabii ki bu teknolojinin asker yetiştirmek için kullanılması da mümkün (bkz. süper rezil Star Wars filmleri (bence sadece üç tane Star Wars filmi var ve Empire Strikes Back en iyisidir)).

Film son derece güzel işlenmiş. CGI dolu ama senaryosu yüz kelime içerisinde yazılabilecek son dönem filmleriyle karşılaştırıldığında uzaydaki EVA sahnesi dışında herhangi bir CGI içermeyen, dev bir bilgisayar sisteminin gösterildiği gelecekçi sahneler dışında tümüyle bildiğimiz odalar, geçmişin anıları ve son derece güzel Japonya taşra manzaraları ile sadece karakterlerin dedikleri ve yaptıklıyla anlatılmış, son derece zor etiksel konuları irdeleyen bu film bende mutluluk yarattı. Bence festival içerisinde izlediğimiz en iyi ikinci filmdi. İlk film hangisi diye sorarsanız ayrıca yorumlayacagım 20'ci Yüzyıl Çocukları (20th Century Boys). CGI için çok para harcanmadan da iyi bilim kurgu filminin çekilebileceğinin büyük bir kanıtı.

Bu filmi bittorrent sayfalarında bulamadım ama belki siz bulursunuz. Açıkcası DVD'sini arşiv amaçlı kesinlikle edinmek isterim.

Bu günlük bu kadar. Sci-Fi London 8'de hayli bir film gördük. Yeni yorumlar yakında.

20090105

Oooops!

Aniden çölün ortasında, gecenin yarısında güneş doğdu birkaç saniye için. Kimse cihazı nereden bulduklarını bilemedi. Kudüs yanmaktaydı nükleer güçlerin yarattığı güneşin işikları altında. Aradan yıllar gibi geçen dakikalardan sonra IAF uçakları yoldaydılar ölümcül yükleri ile. Kısa bir süre sonra Suriye ve Irak başkentleri de birer mantar bulutu ile süslendi, Gazze şeridi yerle bir oldu. Suriyenin henüz tamamlanmamış nükleer silahlarının parçaları düşen bombaların gücüyle çevrelerinde ne varsa zehirlediler. Hemen arkasından İrandaki mollalar "Kahrolsun Amerika" çığlıklarıyla önlerindeki düğmeye bastılar ve basit ama etkili roketleri Avrupanın şehirlerine doğru yola çıktı. Fırsat bu fırsat diye Pakistan ve Hindistan da birbirlerine roketlerini salladılar ölümcül yükleri ile. Esas ilginç olan Çin Halk Cumhuriyeti'nin roketlerinin bir kısmının Hindistan'a doğru yol almasıydı. Öte yandan, Tayvan'in yerle bir olması çok kişiyi şaşırtmamıstı. Aniden Kuzey Kore başkanı aynada saçını seyretmek dışında bir uğraş buldu kendisine. Roketler sağa sola uçuşurken nükleer silahları olmayan ülkeler eski düşmanlarına saldırmak için planlara başlamıştı bile.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı masasında oturmuş gelen raporları okuyordu, danışmanları masanın etrafına toplanmış, çaresiz bir şekilde duvardaki ekrandan dünyanın çeşitli yerlerinin uydu fotograflarına bakmaktaydı. Başkan raporlardan kafasını kaldırıp "Bir şansımız var mı?" diye sordu. Generallerden birisi hızlıca cevapladı.

"Başkanım, şimdi saldırırsak kazanma şansımız daha yüksek."

"Neyi kazanma şansımız?" Başkan başını ellerinin arasına alarak raporlara bir kez daha baktı.

General buna bir cevap veremedi, ne de olsa verdiği cevap yılların hazırlığının sağladığı otomatik bir cevaptı. Kendi kendine mırıldandı sessizce, "Nerde eski Sovyetler ihtiyacın oldugunda."

Bu odadan binlerce kilometre ötede, Moskova'da aynı soru yankılanmıştı ve aynı cevap verilmişti. Tek fark karşı sorunun eksikliği idi. Rus Federasyonun başkanının gözleri parlıyordu heyecanla.

Ayın yörüngesindeki gözlem gemisindekiler şaşkınlık içerisindeydi. Gözlem odasına toplanmış mürettebat sessiz bir şekilde üçyüzbin kilometre uzaktaki gezegende olup biteni izlemekteydi. Tek ses Dünyada hayli bir süre zamanını geçirmiş Psikologdan çıktı: "Hassiktir" ve odadakilere sordu, "Bizim Uzay turistini gören var mı bu gün?"

Kaptan uyargacını kafasının etrafına sardı. Adrenalin peşindeki zenginlerin oyunlarından gına gelmişti. "Bu kez bu şakacının zikini kopartacağım!"

Psikolog hafifçe inledi "Ooooooooff..." diye.